Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de şirketlerin ticari hayatlarında karşı karşıya oldukları en büyük sorunlardan biri yolsuzluklardır. Büyük emeklerle kurulan şirketler; normal ticari faaliyetlerine odaklanırken işletme içi ya da dışı unsurlar tarafından gerçekleştirilen yolsuzluklar
yüzünden performans kaybetmekte, zaman zaman da ticari hayatlarını sonlandırmak durumunda
kalmaktadır.
Yolsuzluk, şirketlerin içini kemiren tehlikeli bir hastalık olup ticari hayatta oluşturulan tüm stratejileri boşa çıkarmaya kadar gidebilen oldukça tehlikeli bir durumdur. Firmalar, markalarına ne kadar çok yatırım yapsa (ki yapmaları gerekli ve önemlidir), fiyatlandırmadan maliyet yönetimine tüm konu ve süreçlerde ne kadar etkin ticari formülasyonlarla faaliyetlerini yürütse de plan dışı bir yolsuzluk olayının ortasında kalabiliyor. Benim de üyesi olduğum Amerika’da faaliyet gösteren Uluslararası Suistimal İnceleme Uzmanları Birliği (Association of Certified Fraud Examiners – ACFE); her iki yılda bir dünya genelinde, “Report to the Nation” adında çok kapsamlı bir yolsuzluk anketi yayınlamaktadır. Anketin 12. sayısı bu ay yayınlandı ve ben de güncel anketteki önemli bilgileri sizinle paylaşmak istiyorum. Tüm raporlarını takip ettiğim anketin son sayısında 133 ülkeden 2.110 yolsuzluk vakası işlenmiştir. Rapora göre; kurumlar gelirlerinin %5’ini yolsuzluklar nedeniyle kaybetmekte, bu da 3,6 Milyar USD kayba tekabül etmektedir. Rapor 2021 yılı dünya ticaret hacmine göre dünyada 4,7 Trilyon USD’lik bir kaybın söz konusu olabileceğini belirtmektedir. Detayları yer almasa da ACFE’nin son raporuna Türkiye’den de 8 yolsuzluk vakası girmiştir. Derneğin son yıllarda yayınladığı tüm anketlerin kayıp oranı %5 çıkmakta ve bu durum bize işletmelerde yolsuzluklarda oluşan kayıp ortalamasının bu orana yerleştiğini göstermektedir.
Yolsuzluk kayıp tutarları yolsuzluğu yapan kişiye göre büyük değişkenlik göstermektedir. Tutar bazında en yüksek kayıplar; şirket ortakları ve tepe yöneticileri tarafından verilmekte, orta kademe ve personele indikçe düşmektedir. Şirket ortaklarının ya da üst yöneticilerinin yaptıkları yolsuzluklardan oluşan kayıplar, personel tarafından yapılanların yaklaşık yedi kat fazlasıdır.
Gerek sahip olunan yetki ve gerekse görev nedeniyle hâkim olunan alanların genişliği, haliyle kayıp tutarını yükseltmektedir. Gelir tablosunun bilinen kalemlerini dikkate aldığımızda gelir tablosunda; satışlar, satışların maliyetleri, faaliyet giderleri, faaliyet dışı gelir ve giderler ile finansman giderleri bölümler vardır ve bu rakamlardan sonra vergi öncesi kâr/zarar hesaplanır. Burada göreceğimiz üzere gelir tablosunda yolsuzluk kaynaklı gider diye bir alan söz konusu değildir. %5 gibi önemli bir orana tekabül eden ve gelir tablolarında yer almayan bu kayıplar, tüm analiz ve hesaplamaları alt üst edebilmektedir. Firmaların yolsuzluklara karşı iki refleks geliştirmesi büyük önem arz etmektedir. Bunlar: yolsuzluk riskini minimuma indirecek tedbirler almak ve hesaplamalarında olası kayıp ve kaçaklara karşı marjlar bırakmaktır. Tabi her ikisinin de elde olmayan yönleri bulunmaktadır. Zira yolsuzluğu sıfıra indirmek teknik olarak mümkün olmadığı gibi bu tür kayıp ve kaçakları dikkate alarak yapılan hesaplamalarla ortaya koyulacak fiyatların rakiplere karşı dezavantajlı durumlar oluşturacağı da açıktır. Her ne kadar yolsuzluk riskini tümüyle sıfırlamak mümkün görünmese de bunu minimize edecek tedbirler almak pek tabi mümkündür. Bu tedbirlerden bazıları; iç kontrol sistemi, iç ve dış denetim faaliyeti, şeffaf yönetim, güçlü raporlama, doğru insan kaynakları politikası, doğru seçme ve yerleştirme, kurum içi açık iletişim, ihbar hattı olarak sıralanabilir.
Bunlar, öncelikli olarak değerlendirilmesi gereken maddelerdir. Bu tedbirlerden bazıları yolsuzluklara önleyici (azaltıcı) etki yaparken bazıları ise yolsuzluğun erken ortaya çıkması ya da kaybın azalmasına etki etmektedir. Birçok kitap ve bilimsel makaleye konu olan, yolsuzluklarla ilgili en kapsamlı verilerin yer aldığı bu raporun tümünü detaylı incelemenizi tavsiye ediyorum.